Yakın siyasi tarihimiz birçok leke ile dolu bunları sayarak mide bulantısı, kalp çarpıntısı gibi rahatsızlıklar yaşamak ve yaşatmak istemiyorum ki zaten birazdan bahsedeceğim.
Tarihe kanlı 1 Mayıs olarak geçen 1 Mayıs 1977 olayları ile başlatılan 19-26 Aralık 1978’te Kahramanmaraş’ta, 27 Mayıs-10 Temmuz 1980’de Çorum’da devam eden olaylar darbeye zemin hazırladı. Bu olaylarda sayısız insan öldü ve yaralandı. Taksim’de işçi, öğrenci, memur kardeşimize sıkılan kurşun Çorumda, Maraşta, Sivas‘ta bize de sıkıldı. Peki, bunların sorumlusu kim? ,bu zamana kadar kim hesap verdi bu ölen insanların ailelerine? Örtbas edilen olayların iç yüzünü kim araştırmaya kalkıştı? Kocaman bir hiç kimse cevabı ile karşılaşıyoruz. Bu olaylardan sadece 336 kişi mi mağdur oldu ki Mecliste bir parti’den ses çıkıyor. Bu olayda ülkücüler mağdur olmadılar mı? Solcular mağdur olmadılar mı? Aleviler, Sünniler mağdur olmadı mı? O halde CHP ve MHP neden susuyorsunuz? CHP’nin susmasını bir yere kadar anlarım çünkü darbeyi yapan zihniyet aynı zihniyet. Peki, MHP sizler kurşun yemediniz mi ya da cop? O halde neden susuyorsunuz? BDP’ ye gelince sizlerde anayasa paketine destek vermiyor muydunuz CHP ve MHP ile aynı çizgide siyaset yürütmenizin mantıklı bir sebebi mi var? Sizler destek vermiyor muydunuz iki gün önceye kadar.
Ak Parti Çorum Milletvekili Agâh Kafkas bu elim olayların aydınlığa çıkarılması için 115 milletvekilinin de imzasıyla meclis komisyonuna önerge sundu. Bu işlerin aydınlatılması için halk zaten ayakta. İki gün önce Taksimde Darbelere karşı 70 milyon adım koalisyonunun düzenlediği eylem vardı. İşim olması münasebetiyle katılamadım fakat her şeyimle ordaydım. Çorumda’ da Kafkas’ın bu güzel önergesine sessiz kalmayanlar oldu. Çorum Alevi Kültür Merkezi Başkanı Nurettin Aksoy, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Çorum Şubesi Başkanı Yusuf Çetinkaya, Çorum olaylarına şahitlik eden ve bu olaylardan zarar gören mağdurların avukatlığını yapan Sadık Eral ve Alevi Dedesi Güzel Erbaş basın açıklaması ile Kafkas’ın bu önergesine destek verdiklerini açıkladılar. Fakat eksik bir şeyler vardı. Çorum’da 30 yıldır bu olayları sessizce kenardan izleyen, mevzusu açıldığında dahi eli ayağı titreyerek konuşmaktan çekinen, susarak olanların unutulacağını sanan Sünni kesim yine sessiz çıt çıkmıyor. Gönül isterdi ki Alevi-Sünni derneklerinden beraber açıklama gelsin yahut olayı yaşayan ya da yaşamayan statükonun karşısındayım diyen Sünni bir toplulukta çıkıp desteğini dile getirsin fakat üç gündür hala ses seda yok. Çok mu memnunsunuz bizi birbirimize düşürüp Darbe yapılmasından,30 yıllık askeri anayasa ile yönetilmekten? Ya da sizi böyle dilsiz hale getirenlerin yargılanmasını, olayların açıklanmasını istemiyorsunuz. Neden susuyorsunuz?
Ben buradan desteğimi dile getiriyorum yanındayım Sayın Agah Kafkas
Not: Sivil Anayasaya destek vermek istiyorum diyenler işte size fırsat bu adres sivil anayasa için imza kampanyası düzenliyor
http://sivilanayasa.mazlumder.org/
önyargılarımızdan ve ideolojik yargılamalarımızdan arındığımızda bu ülke gerçek demokrasiye kavuşacaktır...
30 Nisan 2010 Cuma
2 Mart 2010 Salı
Darbelere Dur De!
Bir darbe yıldönümünü daha geride bıraktık. Bahsettiğim sizin de bildiğiniz gibi 28 Şubat. Neler neler yaşadı bu ülke saymakla bitmez elbet lakin 28 Şubat biraz daha farklıydı, o post-modern darbeydi. Sokağa çıkma yasağı yoktu. Başbakanlar, devlet bakanları asılmadı şükür, ama bankalar hortumlandı, başörtülü bayanların okullara alınmaması için sahte kanunlar çıkarıldı, gazeteciler fişlendi, ayyaş bir adamı hacca gönderip şeyh, pavyondan alıp getirdikleri kadını başörtüsüne sokarak şeyhin yasak ilişki yaşadığı kişi ilan ederek bomba haber diye geçtiler (Ne var ki hepsi basit bir tezgâh’tan ibaretti ve hiç ortaya çıkmayacağını zannettiler), adettendir diye halkı sindirmek için Sincan’da tanklarla gövde gösterisi yapıldı.
Bir hükümet düşürüldü hem de öyle bir düşürüldü ki bir daha yerden kalkamadı. Bu olayların ardından tam 13 yıl geçti belli ki köprünün altından çok sular akmış. Baksanıza artık paşalarımız ‘’paşa paşa’’ mahkemenin yolunu tutmayı, yaptıklarından dolayı hesap vermeyi öğreniyorlar. Önceden Başbakanı assan sesini çıkaran yoktu. Ceketini koysan kazanıyordun (zaten tek parti vardı). Şimdi ne ceketle kazanabiliyorsun ne de ağız tadıyla darbe yapabiliyorsun! Artık insanımız daha çok okuyor, öğrenim görüyor kısacası insanlar neyin ne olduğunu anlıyor.
İki gün önce Pazar günü Taksim tünelden başlamak suretiyle meydana kadar bir eylem gerçekleştirildi. Eyleme katılım fazlaydı. O kalabalık içinde kanaat önderleri de vardı yani insanların okumasına, öğrenmesi yardımcı olan insanlar. Akademisyeninden köşe yazarına, sinema oyuncusuna kadar, yani halk oradaydı. Halk artık sesini daha fazla çıkarıyor ve o ses yükseldikçe bazılarının borusunun sesi daha az çıkmaya başlıyor. Farklı dünya görüşlerine, farklı ideolojilere, farklı din ve dillere sahip insanlar oraya sadece tek bir şey için toplanmıştı: Darbelere Dur De! Kimisi birçok darbe görmüş kimisi darbenin adını duymuş birçok insan. Ben o insanların yanında değildim maalesef ama kalbim onlarla birlikte attı. Ve şu söz aklıma geldi onları izlerken: Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır!
Bazıları kimi yayın organlarına ateş püskürüyorlar neden? Kendilerinde o doğruları yazacak cesaret bulunmadığından ve de 1923’lere takılıp kaldıklarından. Hala demokrasiden uzak bir yaşantının mümkün olduğuna kendilerini inandırmaya çalışıyorlar ne kadar acı. Honduras’ta bile darbe yapılmazken insanların rejim bekçiliği yapmak adına halkın fikirlerine saygı duymaması onun da ötesinde haklarına kısıtlamalar getirmesi ne kadar mantığa sığar bilemiyorum. Bunu da fırsat bilerek Milli Eğitim Bakanımız Nimet Çubukçuya sesleniyorum: Lütfen liselerimizde mantık derslerine gereken önemi verelim.
Henüz özgür olmadık ve hala buradayız!
Bizler yani insana insan olduğu için değer veren, demokrasiye adanmış gönüller, Kürt vatandaşımız ana dilinde konuşana, başörtülü bayanlar okula alınana, darbeci paşalar hesap verene, 1982 darbe anayasası yerini sivil anayasaya bırakana, 17 bin fail-i meçhul cinayet aydınlatılana, Çorum-Sivas-Maraş düğümleri çözülene kadar ÖZGÜR DEĞİLİZ VE HALA BURADAYIZ !
Bir hükümet düşürüldü hem de öyle bir düşürüldü ki bir daha yerden kalkamadı. Bu olayların ardından tam 13 yıl geçti belli ki köprünün altından çok sular akmış. Baksanıza artık paşalarımız ‘’paşa paşa’’ mahkemenin yolunu tutmayı, yaptıklarından dolayı hesap vermeyi öğreniyorlar. Önceden Başbakanı assan sesini çıkaran yoktu. Ceketini koysan kazanıyordun (zaten tek parti vardı). Şimdi ne ceketle kazanabiliyorsun ne de ağız tadıyla darbe yapabiliyorsun! Artık insanımız daha çok okuyor, öğrenim görüyor kısacası insanlar neyin ne olduğunu anlıyor.
İki gün önce Pazar günü Taksim tünelden başlamak suretiyle meydana kadar bir eylem gerçekleştirildi. Eyleme katılım fazlaydı. O kalabalık içinde kanaat önderleri de vardı yani insanların okumasına, öğrenmesi yardımcı olan insanlar. Akademisyeninden köşe yazarına, sinema oyuncusuna kadar, yani halk oradaydı. Halk artık sesini daha fazla çıkarıyor ve o ses yükseldikçe bazılarının borusunun sesi daha az çıkmaya başlıyor. Farklı dünya görüşlerine, farklı ideolojilere, farklı din ve dillere sahip insanlar oraya sadece tek bir şey için toplanmıştı: Darbelere Dur De! Kimisi birçok darbe görmüş kimisi darbenin adını duymuş birçok insan. Ben o insanların yanında değildim maalesef ama kalbim onlarla birlikte attı. Ve şu söz aklıma geldi onları izlerken: Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır!
Bazıları kimi yayın organlarına ateş püskürüyorlar neden? Kendilerinde o doğruları yazacak cesaret bulunmadığından ve de 1923’lere takılıp kaldıklarından. Hala demokrasiden uzak bir yaşantının mümkün olduğuna kendilerini inandırmaya çalışıyorlar ne kadar acı. Honduras’ta bile darbe yapılmazken insanların rejim bekçiliği yapmak adına halkın fikirlerine saygı duymaması onun da ötesinde haklarına kısıtlamalar getirmesi ne kadar mantığa sığar bilemiyorum. Bunu da fırsat bilerek Milli Eğitim Bakanımız Nimet Çubukçuya sesleniyorum: Lütfen liselerimizde mantık derslerine gereken önemi verelim.
Henüz özgür olmadık ve hala buradayız!
Bizler yani insana insan olduğu için değer veren, demokrasiye adanmış gönüller, Kürt vatandaşımız ana dilinde konuşana, başörtülü bayanlar okula alınana, darbeci paşalar hesap verene, 1982 darbe anayasası yerini sivil anayasaya bırakana, 17 bin fail-i meçhul cinayet aydınlatılana, Çorum-Sivas-Maraş düğümleri çözülene kadar ÖZGÜR DEĞİLİZ VE HALA BURADAYIZ !
31 Ocak 2010 Pazar
Siz değil misiniz?

Bu başlığı atmak için çok çaba harcadığım söylenemez açıkçası. Fakat benim bu başlığı atmama sebep olanlar, bayağı uğraşmışlar. Nasıl mı? 27 Mayıs 1961’de bir başbakan ve iki bakan idam ederek, 12 Eylül 1980’de sözde! Dev-kurt(Devleti Kurtarma Plânı) ile birçok insanın hayatını karartarak, 28 Şubat 1998’de Post-modern darbe vasıtasıyla tankların Sincan’da yürütülmesi ile, halkın seçtiği hükümete E- Muhtıra vererek, AKP ve Güleni bitirme planı gibi saçma, halkın düşüncelerini her zaman olduğu gibi hiçe sayarak, Eldiven, Ayışığı, Sarıkız, Kafes, Balyoz gibi Darbe planları hazırlayarak. Bu belgeler Ergenekon davasına ışık tutuyor. Fakat bu durumdan nasılsa herkes ama herkes rahatsız oluyor. Kimisi ‘’bunlar orduyu yıpratmak için hazırlanmış senaryolar’’ diyor,kimisi ‘’bunlar bizleri hiçe sayıyorlar bu ülke demokratik bir ülke olma yolunda yürüyen bir ülke iken nasıl hala darbe yapmanın peşinde bu insanlar’’ diyerek rahatsızlığını dile getiriyor.Medya’da, halk gibi ikiye bölünmüş durumda malum medya grubu darbe şak şakçılığı yapmaya devam ederken demokrasi’den ve halkın menfaatlerinden yana olan,askeri vesayetin artık son bulmasını isteyen görüşe sahip medya kuruluşları bu olayın üstüne gitmeyi bir borç biliyor.Türkiye yer altı kaynakları bakımından çok zengin diye öğretirlerdi bize lisedeyken.Baksanıza her gün yeni yeni LAW silahları,el bombaları, kurşunlar,belgeler ortaya çıkıyor demek ki harbiden doğruymuş durun durun bunların ,lise öğrencilerinin aklını karıştıracağı düşüncesi ile müfredata koymamışlar,o kitapta bahsi geçen yer altı kaynakları,bor,petrol,altın falandı.O yer altı kaynakları lise dengi çocuklarının aklını karıştırmaz sadece, bizlerinde aklını karıştırır elbette.Bizim de aklımıza geliyor o silahların yeraltında ne işi var? diye ve siz; yani Genelkurmay başkanlığı bunun açıklamasını yapamıyorsunuz birde üstüne üstlük ‘’ yavuz hırsız ev sahibini bastırır’’ deyimine uygun olarak bize hesap vermek yerine hesap soruyor o da yetmeyince parmak sallama, masayı yumruklama gibi yöntemlerle hem halkı hem medya’yı sindirmeye çalışıyorsunuz. Bunlarda yetmiyor belgelerin varlığını inkâra kadar gidiyorsunuz. O da olmazsa bunlar devlet sırrı diye bize yutturmaya çalışıyorsunuz. Hangi devlet milletine karşı sır tutuyor? Sizin o bahsettiğiniz şey devletlerarası olur devlet ile millet arasında sır olmaz olursa; adı da sır olmaz darbe,vesayet,cuntacılık olur.
Sayın Başbuğ, geçen hafta yaptığı basın toplantısında Balyoz Darbe planına açıklık getirmek yerine demagoji yaptı. Yok, Allah Allah diyerek savaşa giden bir ordu Camii bombalar mıymış? da, böyle bir belge varsa ne zaman hazırlanmışta bilmem ne bilmem ne. Yaşamasak, bilmesek, duymasak bize de yutturacak ha! Sizler değil misiniz kışla’da namaz kılan (rütbesi ne olursa olsun) askeri ordudan atan? Sizler değil misiniz? Eşi,Annesi,kız kardeşi başörtülü olanı askeriye’ye sokmayan yine sizler değil misiniz? Askerine Küçük peygamber manasına gelen Mehmetçik diyen, sizler değil misiniz? Kayıp verdiğimiz askere şehit diyen, Morg yerine Cennet yolu’nu kullanmayı şeçen sizler değil misiniz? .Bu ne yaman çelişki böyle.
Peki ben şimdi soruyorum Ordudaki devlet memurlarına: dini vecizeler üzerinden demagoji yapmayı ne zaman sonlandıracaksınız? Evet askerlerimiz Allah Allah diye savaşa gider ama Allah Allah diyerek darbe planları yapmaz,halkı mağdur duruma düşürmez.Bizim bahsettiğimiz o değil sayın Başbuğ bunu sizde gayet iyi biliyorsunuz ama pek işinize gelmiyor değil mi?
20 Ocak 2010 Çarşamba
Kardeş kavgasına nihayet olsun

Dün 19 Ocak’tı, 19 Ocak 3 yıl öncesine kadar yakın siyasi tarihimizde yeri olmayan bir gün’dü. Fakat artık öyle olduğunu söylemek biraz zor çünkü; ülkemiz 3 yıl önce 19 Ocak saat 15.00 sularında demokrasiye bir şehit daha verdi. Adı Hrant bu topraklarda doğmuş, büyümüş ve de vefat etmiş bir Gazeteci-Yazar. Hrant Dink’in adını birçoğumuz 3 yıl öncesine kadar duymamıştık diyebiliriz fakat o, ömrünü halkların kardeşliğine adamış, özellikle Türk ve Ermeni ilişkileri için diyalog reçetesi sunmuş, ‘’Türklüğü aşağılamak’’ tan dava açılmış fakat o, ben: ‘’Türkleri ve Türklüğü aşağılayacaksam niye içlerindeyken aşağılayalım? aşağılayacaksam gider uzaktan aşağılarım bunlarda başıma gelmez bu leke’de alnıma sürülmez’’ diyerek ırkçılığı en büyük suç olarak gören bir insandı. Fakat gelin görün ki Ergenekon yapılanması çoktan fermanı yazmıştı Hrant Dink için. O, kahpece arkadan vurularak öldürülecekti. Daha sonra suikastı yapan maşa, elleri kelepçeli şeref nişanı! olarak Türk bayrağı önünde fotoğraf çektirecekti. Sanırım onuda çerçeveletip koğuşta yatağının başına falan asmayı düşünmüştür başka ne yapacak ki zaten. Derin güçler Kafes eylem planında Hrant’ı unutmamışlar ‘’Hrant suikastı için operasyon adını kullanmışlardı’’ . 2001 MGK toplantısında alınan kararlardan birisi, devlet bütünlüğü için en büyük tehlikenin azınlıklar olduğunu söylüyordu.
Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Bütün ülkelerde devletlerin ordusu olur, bizim ülkemizde ordunun koca bir devleti var. Zaten Sağ olsunlar 10 yılda bir sallanan Demokrasimizi yerine oturtmak için yönetime el koyuyorlar-dı ki medya halkın sesine biraz kulak kesilince bu baskıya dur demeye başladı ve artık darbeler yapılmadan KAĞIT PARÇALARI! halinde ortaya çıkarılıyor, derin Ergenekon yapılanması ortaya çıkarılıyor. Bu arada Ergenekon davasının başlamasının ardından medya’ya karşı sindirme operasyonu başlatılıyor Ergenekon hakkında yazan yazarlara 3000 dava açılıyor sebep? duruşmanın gizliliğini ihlal’den davalar açılıyor bu ülkede hani basın özgürlüğü Anayasamızda 28. Madde ile güvence altına alınmıştı? Medya’da halkın zararına olan bir olayı yazmayacakta neyi yazacak? bilmem kimin nerde? ne zaman? ne yaptığını mı?
Demokrasi’nin rahat işleyebilmesi için insanların vicdana, adalet bilincine sahip olmaları gerek ve de medya’nın darbe şak şakçılığı yapan bir mantalite ile değil bizlerin yani halkın refah düzeyine katkı yapabilecek bir yayın politikası olması şart.Vicdan gerek çünkü geçmişte yapılanların hesabı sorulabilesin Adalet gerek çünkü bu yapılanlar cezasız kalmasın.Bu ülkeye Ahmet’ler Hrant’lar Çetin’ler Abdi’ler gerek gerek ki bu ülke de bir daha insanlar suikasta uğrayarak ölmesin, kovulmak suretiyle memlekitini terk etmesin. Cahit Sıtkı’nın da şiirinde dediği gibi; Memleket isterim ne başta dert ne gönülde hasret olsun Kardeş kavgasına bir nihayet olsun
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)