2 Mart 2010 Salı

Darbelere Dur De!

Bir darbe yıldönümünü daha geride bıraktık. Bahsettiğim sizin de bildiğiniz gibi 28 Şubat. Neler neler yaşadı bu ülke saymakla bitmez elbet lakin 28 Şubat biraz daha farklıydı, o post-modern darbeydi. Sokağa çıkma yasağı yoktu. Başbakanlar, devlet bakanları asılmadı şükür, ama bankalar hortumlandı, başörtülü bayanların okullara alınmaması için sahte kanunlar çıkarıldı, gazeteciler fişlendi, ayyaş bir adamı hacca gönderip şeyh, pavyondan alıp getirdikleri kadını başörtüsüne sokarak şeyhin yasak ilişki yaşadığı kişi ilan ederek bomba haber diye geçtiler (Ne var ki hepsi basit bir tezgâh’tan ibaretti ve hiç ortaya çıkmayacağını zannettiler), adettendir diye halkı sindirmek için Sincan’da tanklarla gövde gösterisi yapıldı.

Bir hükümet düşürüldü hem de öyle bir düşürüldü ki bir daha yerden kalkamadı. Bu olayların ardından tam 13 yıl geçti belli ki köprünün altından çok sular akmış. Baksanıza artık paşalarımız ‘’paşa paşa’’ mahkemenin yolunu tutmayı, yaptıklarından dolayı hesap vermeyi öğreniyorlar. Önceden Başbakanı assan sesini çıkaran yoktu. Ceketini koysan kazanıyordun (zaten tek parti vardı). Şimdi ne ceketle kazanabiliyorsun ne de ağız tadıyla darbe yapabiliyorsun! Artık insanımız daha çok okuyor, öğrenim görüyor kısacası insanlar neyin ne olduğunu anlıyor.

İki gün önce Pazar günü Taksim tünelden başlamak suretiyle meydana kadar bir eylem gerçekleştirildi. Eyleme katılım fazlaydı. O kalabalık içinde kanaat önderleri de vardı yani insanların okumasına, öğrenmesi yardımcı olan insanlar. Akademisyeninden köşe yazarına, sinema oyuncusuna kadar, yani halk oradaydı. Halk artık sesini daha fazla çıkarıyor ve o ses yükseldikçe bazılarının borusunun sesi daha az çıkmaya başlıyor. Farklı dünya görüşlerine, farklı ideolojilere, farklı din ve dillere sahip insanlar oraya sadece tek bir şey için toplanmıştı: Darbelere Dur De! Kimisi birçok darbe görmüş kimisi darbenin adını duymuş birçok insan. Ben o insanların yanında değildim maalesef ama kalbim onlarla birlikte attı. Ve şu söz aklıma geldi onları izlerken: Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır!

Bazıları kimi yayın organlarına ateş püskürüyorlar neden? Kendilerinde o doğruları yazacak cesaret bulunmadığından ve de 1923’lere takılıp kaldıklarından. Hala demokrasiden uzak bir yaşantının mümkün olduğuna kendilerini inandırmaya çalışıyorlar ne kadar acı. Honduras’ta bile darbe yapılmazken insanların rejim bekçiliği yapmak adına halkın fikirlerine saygı duymaması onun da ötesinde haklarına kısıtlamalar getirmesi ne kadar mantığa sığar bilemiyorum. Bunu da fırsat bilerek Milli Eğitim Bakanımız Nimet Çubukçuya sesleniyorum: Lütfen liselerimizde mantık derslerine gereken önemi verelim.

Henüz özgür olmadık ve hala buradayız!

Bizler yani insana insan olduğu için değer veren, demokrasiye adanmış gönüller, Kürt vatandaşımız ana dilinde konuşana, başörtülü bayanlar okula alınana, darbeci paşalar hesap verene, 1982 darbe anayasası yerini sivil anayasaya bırakana, 17 bin fail-i meçhul cinayet aydınlatılana, Çorum-Sivas-Maraş düğümleri çözülene kadar ÖZGÜR DEĞİLİZ VE HALA BURADAYIZ !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder